PEYGAMBERİMİZİN Hz. SAFİYYE İLE EVLENMESİ
Hayber Fethinde esir alınanlar arasında Hz. Safiyye de bulunuyordu.
Asıl ismi Zeyneb olan Hz. Safiyye, Benî Nadir reisi Huyey bin Ahtab'ın kızı idi. Annesi ise, Benî Kurayza Yahudileri reisleri eşrâfından olan Semevel'in kızı Berre idi. Hayber Yahudileri reislerinden Rebi' bin Hukayk'ın oğlu Kinâne ile yeni evlenmişti. Hayber günü Rebî' öldürülünce dul kalmıştı. Müslümanlar tarafından da Kamus Kalesinin teslim olması sırasında esir alınmıştı.390
Esirler toplandığı zaman Dihyetü'l-Kelbî, Resûl-i Ekrem Efendimize gelip bir cariye istemişti. Peygamber Efendimiz de esirler arasından bir câriye almasına müsaade buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Dihye, Hz. Safiyye'yi beğenip almıştı.391
Fakat, Ashabı Kirâm Hz. Safiyye'nin Hayber reisinin gelini ve Benî Nadir'in en şerefli bir âile kızı olduğunu düşünerek bunu uygun görmedi. Hz. Resûlüllaha gelerek şöyle dediler:
"Yâ Resûlallah! Benî Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kızı Safiyye'yi Dihye'nin alması uygun değildir! Onu ancak sen almalısın?"392
Peygamber Efendimiz bu itirazı kabul etmediği takdirde Ashabı Güzînin kalben rahatsız olacakları muhakkaktı.
Bunun üzerine, Efendimiz, Hz. Dihye'ye başka bir kadın almasını emir buyurdu. Hz. Bilâl'i de Hz. Safiyye'yi getirmeye gönderdi.
Hz. Bilâl'in Hz. Safiyye'yi Getirmesi
Hz. Bilâl, Hz. Safiyye'yi yine esir düşen amcası kızı ile alıp getirirken onları Yahudi erkeklerinden iki kişinin cesedinin yanından geçirdi. Amcası kızı bu manzarayı görür görmez feryad ve figana başladı. Yüzünü parçalayıp, başına topraklar saçtı.
Uzaktan durumu farkeden Resûl-i Ekrem Efendimiz, yanına gelen Hz. Bilâl'e şöyle buyurdu:
"Ey Bilâl! Senden merhamet ve şefkat duygusu sökülüp atıldı mı ki, bu kadıncağızları ölülerinin yanından geçiriyorsun?"393
Hz. Bilâl mahcup mahçup huzurda boynunu büktü. "Yâ Resûlallah! Zâtınızın bundan rahatsız olacağını tahmin etmemiştim" diyerek özür diledi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Hz. Safiyye'yi arka tarafına almalarını emrederek üzerine de omuz atkısı örttü. Bunun üzerine Sahabîler, Peygamber Efendimizin (a.s.m.), onu kendisine başkomutanlık hakkı (Safiy) olarak aldığını anladılar.394
Peygamber Efendimizin harp sonrası bir prensibi de, mağlup ettiği veya teslime mecbur bıraktığı düşmanla uzlaşma yoluna gitmesi idi. Hz. Safiyye âilesi, Yahudiler arasında itibarlı ve şerefli bir âile idi. Elbette, onun mevkiinin muhafazası İslâmiyet ve Müslümanlar için iyi neticeler ve faydalar doğurabilecekti. Bir diğer husus da Resûl-i Ekremin bazı evliliklerinde siyasi durumu göz önünde bulundurması idi. Bir kabilenin veya bir kavmin ileri gelenlerinden birinin kızını almakla, o kavmi, o kabileyi düşman ise İslâmiyet ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarını en azından hafifletip yumuşatıyor, dost ise bu dostluğun daha da kuvvet bulmasını sağlıyordu. Hz. Cüveyriye ve Hz. Ümme Habîbe ile evlenmelerinde bu hususlar gayet açık bir şekilde görülür.
Hz. Safiyye'nin Tercihi
Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Hz. Safiyye'ye İslâmı anlattı ve şöyle buyurdu:
"Eğer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceğim.
"Şayet Yahudiliği tercih edecek olursan seni âzad ederim. Sen de gider kavmine kavuşursun!"395
Resûl-i Kibriyâ Efendimizle bir kerecik olsun görüşüp kendisinden bir kaç kudsî kelam duyan Hz. Safiyye, tercihini doğru yaparak, aynı zamanda safıyetini ve derin anlayışını açıkça ortaya koydu:
"Yâ Resûlallah! Siz beni İslâmiyete dâvet etmeden önce, konak yerine geldiğimde, Müslümanlığı arzulamış ve seni tasdik etmiş bulunuyordum.
"Yahudilikle benim hiç bir ilgim kalmamış ve ona artık ihtiyacım da yoktur. Hayber'de de artık ne babam, ne de kardeşim vardır.
"Sen, beni küfürle, İslâmiyetten birini seçmekte serbest bırakıyorsun. Allah ve Resûlü, bana âzad edilmemden ve kavmimin yanına dönmemden daha sevgilidir. Ben onları tercih ediyorum!"396
Resûl-i Ekrem, Hz. Safiyye ile Hayber'de gerdeğe girmedi. Sibar mevkiine geldiği zaman ise Hz. Safiyye bu işe muvafakat etmedi. Ancak Hayber'den on iki mil kadar uzaklaştıktan sonra Sahba'da muvafakat etti. Peygamberimiz, "Sibar'da konmak istediğim zaman, razı olmamanın sebebi ne idi?" diye sorunca, Hz. Safiyye, "Yâ Resûlallah" dedi, "Yahudilerin yakınında sana bir zararın gelebileceğinden korkmuştum. Onlardan uzaklaşınca emniyete kavuştum."397
Peygamberimiz, onun bu bağlılığından son derece memnun oldu. Resûl-i Ekrem, Sahba' mevkiinde Hz. Safiyye ile kendisine âit çadırda gerdeğe girdi.
Peygamber Efendimiz, Hz. Safiyye'nin yüzünde bir darbe çürüğü gördü. Sebebini sordu. Hz. Safiyye şöyle izah etti:
"Kinâne bin Rebi' ile evlendiğim ilk gece bir rüyâ görmüştüm. Rüyâmda Medine tarafından bir ayın gelip kucağıma düştüğüne şâhid oluyordum. Bunu Kinâne'ye anlatınca kızdı ve 'Sen ancak Hicaz hükümdarı Muhammed'e varmak istiyorsun!' diyerek yüzüme bir tokat vurdu. Onun izi kaldı."398
Hz. Ebû Eyyubel-Ensarî, kılıcını kuşanıp o gece sabaha kadar çadırının etrafında dolaşarak Peygamber Efendimizi beklemişti.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, sabahleyin erken çadırından çıkınca, Hz. Ebû Eyyûb tekbir getirdi. Peygamber Efendimiz onu elinde kılıç, çadırın yanında görünce, "Yâ Ebâ Eyyûb! Nedir bu halin?" diye sordu.
Bütün gece gözü uyku tutmayan fedakâr Sahabî, "Yâ Resûlallah" dedi, "harpte babasını, kardeşini, kocasını, amcasını, akraba ve taallûkatını kaybeden ve henüz yeni Müslüman olan bu kadından sana bir zarar gelebileceğinden korktum da, çadırını bekledim."399
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, mübârek tebessümleri arasında, "Allah, seni hayra erdirsin" buyurdu ve arkasından ona şu duâyı yaptı:
"Allah'ım! Beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru!"400
Mücahidlerin Sabah Namazını Kaçırmaları
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashab-ı Kiramla Medine'ye yaklaşmıştı. Sabah namazı vaktine de fazla bir zaman kalmamıştı. Mücahidler bütün gece yol aldıkları için, bir nebze istirahat etmek maksadıyla Peygamber Efendimizin emriyle bir yerde konakladılar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Sabah namazı vaktimizi kim bekleyecek, belki uyuyabiliriz" diye Ashab-ı Kirama sordu. Hz. Bilâl ayağa kalkıp, "Ben beklerim yâ Resûlallah" dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimizle mücahidler uyudular.
O sırada Hz. Bilâl de namaza durdu. Uzun müddet namaz kıldı. Sonra çökmüş devesine yaslanarak sabah namazı vaktini gözlemeye başladı. Bu arada uykuya daldı. Mücahidlerin "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi Râciun" demeleriyle ancak uyanabildi. Güneş doğmuş ve her taraf aydınlanmıştı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz telaşla, "Ey Bilâl! Nedir bu yaptığın bize?" diyerek sitem etti.
Hz. Bilâl, "Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Senin ruhunu tutan Kudret, benim de ruhumu tuttu bırakmadı" deyince, Resûl-i Ekrem Efendimiz gülümseyerek, "Doğru söyledin" buyurdu.401
Sahabîlerin uyuya kaldıkları vadiden çıkılınca, Peygamberimiz, "Burası şeytanların eyleştiği bir vadidir" buyurdu ve abdest alınmasını emretti. Efendimiz de abdest aldıktan sonra Hz. Bilâl'e, "Ey Bilâl! Ezanı oku" diye emretti.
Ezan okununca Müslümanlar toplandı. Peygamber Efendimiz onlara, "Sabah namazının sünnetini kılınız" buyurdu.
Sünnet kılındıktan sonra Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Ey Bilâl! Kâmet getir" dedi.
Hz. Bilâl kâmet getirdi. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) imam olup namazı kıldırdıktan sonra, Ashab-ı Kirama döndü ve şöyle buyurdu:
"Herhangi biriniz, uyur veya unutuverir de namazını geçirirse, onu vaktinde kıldığı şekilde kılsın, kazâ etsin."402
Fahr-i Kâinat Efendimiz, bütün bu olup bitenlerden sonra mücahidlerle birlikte tekrar Medine'ye doğru yol aldı. Uhud Dağı görününce, "Biz Uhud'u severiz, Uhud da bizi" buyurdu.
Ordusuyla Medine'ye girerken de şöyle duâ etti: "Yâ Rabbi! Senden başka Ma'bud yoktur, yalnız Sen varsın. Senin ortağın yoktur. Bütün mülk senindir. Bütün hamd de Senindir.
"Allah'ım! Biz Sana yöneldik, günahlarımızdan tövbe ediyoruz. Biz ancak Rabbimize ibadet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd ederiz.
"Rabbimiz va'dinde sadıktır; kulu Muhammed'e nusret etmiştir, yalnız başına bütün düşman topluluklarını hezimete uğratıp sindirmiştir."403*
390. Sîre, 3:350; Tabakât, 8:120.
391. Ebû Davud, Sünen, 3:153.
392. Müsned, 3:102.
393. Sîre, 3:351.
394. A.g.e., 3:351.
395. Tabakât, 8:123.
396. A.g.e., 8:121-123.
397. Tabakât, 8:122-123.
398. Sîre, 3:351; Tabakât, 8:121.
399. Sîre, 3:354-355; Tabakât, 8:126.
400. Sîre, 3:354-355.
401. A.g.e., 3:355.
402. Sîre, 3:355; Zaadü'l-Mead, 2:163.
403. Tabakât, 8:123-124.
* Peygamber Efendimiz (a.s.m), herhangi bir gazadan veya hacdan veya bir umreden döndüklerinde bir dağ başına çıkınca, yahut düz, yüksek bir sahaya varınca üç defa tekbir getirdikten sonra hep bu duayı yapardı.
Hayber Fethinde esir alınanlar arasında Hz. Safiyye de bulunuyordu.
Asıl ismi Zeyneb olan Hz. Safiyye, Benî Nadir reisi Huyey bin Ahtab'ın kızı idi. Annesi ise, Benî Kurayza Yahudileri reisleri eşrâfından olan Semevel'in kızı Berre idi. Hayber Yahudileri reislerinden Rebi' bin Hukayk'ın oğlu Kinâne ile yeni evlenmişti. Hayber günü Rebî' öldürülünce dul kalmıştı. Müslümanlar tarafından da Kamus Kalesinin teslim olması sırasında esir alınmıştı.390
Esirler toplandığı zaman Dihyetü'l-Kelbî, Resûl-i Ekrem Efendimize gelip bir cariye istemişti. Peygamber Efendimiz de esirler arasından bir câriye almasına müsaade buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Dihye, Hz. Safiyye'yi beğenip almıştı.391
Fakat, Ashabı Kirâm Hz. Safiyye'nin Hayber reisinin gelini ve Benî Nadir'in en şerefli bir âile kızı olduğunu düşünerek bunu uygun görmedi. Hz. Resûlüllaha gelerek şöyle dediler:
"Yâ Resûlallah! Benî Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kızı Safiyye'yi Dihye'nin alması uygun değildir! Onu ancak sen almalısın?"392
Peygamber Efendimiz bu itirazı kabul etmediği takdirde Ashabı Güzînin kalben rahatsız olacakları muhakkaktı.
Bunun üzerine, Efendimiz, Hz. Dihye'ye başka bir kadın almasını emir buyurdu. Hz. Bilâl'i de Hz. Safiyye'yi getirmeye gönderdi.
Hz. Bilâl'in Hz. Safiyye'yi Getirmesi
Hz. Bilâl, Hz. Safiyye'yi yine esir düşen amcası kızı ile alıp getirirken onları Yahudi erkeklerinden iki kişinin cesedinin yanından geçirdi. Amcası kızı bu manzarayı görür görmez feryad ve figana başladı. Yüzünü parçalayıp, başına topraklar saçtı.
Uzaktan durumu farkeden Resûl-i Ekrem Efendimiz, yanına gelen Hz. Bilâl'e şöyle buyurdu:
"Ey Bilâl! Senden merhamet ve şefkat duygusu sökülüp atıldı mı ki, bu kadıncağızları ölülerinin yanından geçiriyorsun?"393
Hz. Bilâl mahcup mahçup huzurda boynunu büktü. "Yâ Resûlallah! Zâtınızın bundan rahatsız olacağını tahmin etmemiştim" diyerek özür diledi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Hz. Safiyye'yi arka tarafına almalarını emrederek üzerine de omuz atkısı örttü. Bunun üzerine Sahabîler, Peygamber Efendimizin (a.s.m.), onu kendisine başkomutanlık hakkı (Safiy) olarak aldığını anladılar.394
Peygamber Efendimizin harp sonrası bir prensibi de, mağlup ettiği veya teslime mecbur bıraktığı düşmanla uzlaşma yoluna gitmesi idi. Hz. Safiyye âilesi, Yahudiler arasında itibarlı ve şerefli bir âile idi. Elbette, onun mevkiinin muhafazası İslâmiyet ve Müslümanlar için iyi neticeler ve faydalar doğurabilecekti. Bir diğer husus da Resûl-i Ekremin bazı evliliklerinde siyasi durumu göz önünde bulundurması idi. Bir kabilenin veya bir kavmin ileri gelenlerinden birinin kızını almakla, o kavmi, o kabileyi düşman ise İslâmiyet ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarını en azından hafifletip yumuşatıyor, dost ise bu dostluğun daha da kuvvet bulmasını sağlıyordu. Hz. Cüveyriye ve Hz. Ümme Habîbe ile evlenmelerinde bu hususlar gayet açık bir şekilde görülür.
Hz. Safiyye'nin Tercihi
Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), Hz. Safiyye'ye İslâmı anlattı ve şöyle buyurdu:
"Eğer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceğim.
"Şayet Yahudiliği tercih edecek olursan seni âzad ederim. Sen de gider kavmine kavuşursun!"395
Resûl-i Kibriyâ Efendimizle bir kerecik olsun görüşüp kendisinden bir kaç kudsî kelam duyan Hz. Safiyye, tercihini doğru yaparak, aynı zamanda safıyetini ve derin anlayışını açıkça ortaya koydu:
"Yâ Resûlallah! Siz beni İslâmiyete dâvet etmeden önce, konak yerine geldiğimde, Müslümanlığı arzulamış ve seni tasdik etmiş bulunuyordum.
"Yahudilikle benim hiç bir ilgim kalmamış ve ona artık ihtiyacım da yoktur. Hayber'de de artık ne babam, ne de kardeşim vardır.
"Sen, beni küfürle, İslâmiyetten birini seçmekte serbest bırakıyorsun. Allah ve Resûlü, bana âzad edilmemden ve kavmimin yanına dönmemden daha sevgilidir. Ben onları tercih ediyorum!"396
Resûl-i Ekrem, Hz. Safiyye ile Hayber'de gerdeğe girmedi. Sibar mevkiine geldiği zaman ise Hz. Safiyye bu işe muvafakat etmedi. Ancak Hayber'den on iki mil kadar uzaklaştıktan sonra Sahba'da muvafakat etti. Peygamberimiz, "Sibar'da konmak istediğim zaman, razı olmamanın sebebi ne idi?" diye sorunca, Hz. Safiyye, "Yâ Resûlallah" dedi, "Yahudilerin yakınında sana bir zararın gelebileceğinden korkmuştum. Onlardan uzaklaşınca emniyete kavuştum."397
Peygamberimiz, onun bu bağlılığından son derece memnun oldu. Resûl-i Ekrem, Sahba' mevkiinde Hz. Safiyye ile kendisine âit çadırda gerdeğe girdi.
Peygamber Efendimiz, Hz. Safiyye'nin yüzünde bir darbe çürüğü gördü. Sebebini sordu. Hz. Safiyye şöyle izah etti:
"Kinâne bin Rebi' ile evlendiğim ilk gece bir rüyâ görmüştüm. Rüyâmda Medine tarafından bir ayın gelip kucağıma düştüğüne şâhid oluyordum. Bunu Kinâne'ye anlatınca kızdı ve 'Sen ancak Hicaz hükümdarı Muhammed'e varmak istiyorsun!' diyerek yüzüme bir tokat vurdu. Onun izi kaldı."398
Hz. Ebû Eyyubel-Ensarî, kılıcını kuşanıp o gece sabaha kadar çadırının etrafında dolaşarak Peygamber Efendimizi beklemişti.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, sabahleyin erken çadırından çıkınca, Hz. Ebû Eyyûb tekbir getirdi. Peygamber Efendimiz onu elinde kılıç, çadırın yanında görünce, "Yâ Ebâ Eyyûb! Nedir bu halin?" diye sordu.
Bütün gece gözü uyku tutmayan fedakâr Sahabî, "Yâ Resûlallah" dedi, "harpte babasını, kardeşini, kocasını, amcasını, akraba ve taallûkatını kaybeden ve henüz yeni Müslüman olan bu kadından sana bir zarar gelebileceğinden korktum da, çadırını bekledim."399
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, mübârek tebessümleri arasında, "Allah, seni hayra erdirsin" buyurdu ve arkasından ona şu duâyı yaptı:
"Allah'ım! Beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru!"400
Mücahidlerin Sabah Namazını Kaçırmaları
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashab-ı Kiramla Medine'ye yaklaşmıştı. Sabah namazı vaktine de fazla bir zaman kalmamıştı. Mücahidler bütün gece yol aldıkları için, bir nebze istirahat etmek maksadıyla Peygamber Efendimizin emriyle bir yerde konakladılar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Sabah namazı vaktimizi kim bekleyecek, belki uyuyabiliriz" diye Ashab-ı Kirama sordu. Hz. Bilâl ayağa kalkıp, "Ben beklerim yâ Resûlallah" dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimizle mücahidler uyudular.
O sırada Hz. Bilâl de namaza durdu. Uzun müddet namaz kıldı. Sonra çökmüş devesine yaslanarak sabah namazı vaktini gözlemeye başladı. Bu arada uykuya daldı. Mücahidlerin "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi Râciun" demeleriyle ancak uyanabildi. Güneş doğmuş ve her taraf aydınlanmıştı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz telaşla, "Ey Bilâl! Nedir bu yaptığın bize?" diyerek sitem etti.
Hz. Bilâl, "Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Senin ruhunu tutan Kudret, benim de ruhumu tuttu bırakmadı" deyince, Resûl-i Ekrem Efendimiz gülümseyerek, "Doğru söyledin" buyurdu.401
Sahabîlerin uyuya kaldıkları vadiden çıkılınca, Peygamberimiz, "Burası şeytanların eyleştiği bir vadidir" buyurdu ve abdest alınmasını emretti. Efendimiz de abdest aldıktan sonra Hz. Bilâl'e, "Ey Bilâl! Ezanı oku" diye emretti.
Ezan okununca Müslümanlar toplandı. Peygamber Efendimiz onlara, "Sabah namazının sünnetini kılınız" buyurdu.
Sünnet kılındıktan sonra Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Ey Bilâl! Kâmet getir" dedi.
Hz. Bilâl kâmet getirdi. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) imam olup namazı kıldırdıktan sonra, Ashab-ı Kirama döndü ve şöyle buyurdu:
"Herhangi biriniz, uyur veya unutuverir de namazını geçirirse, onu vaktinde kıldığı şekilde kılsın, kazâ etsin."402
Fahr-i Kâinat Efendimiz, bütün bu olup bitenlerden sonra mücahidlerle birlikte tekrar Medine'ye doğru yol aldı. Uhud Dağı görününce, "Biz Uhud'u severiz, Uhud da bizi" buyurdu.
Ordusuyla Medine'ye girerken de şöyle duâ etti: "Yâ Rabbi! Senden başka Ma'bud yoktur, yalnız Sen varsın. Senin ortağın yoktur. Bütün mülk senindir. Bütün hamd de Senindir.
"Allah'ım! Biz Sana yöneldik, günahlarımızdan tövbe ediyoruz. Biz ancak Rabbimize ibadet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd ederiz.
"Rabbimiz va'dinde sadıktır; kulu Muhammed'e nusret etmiştir, yalnız başına bütün düşman topluluklarını hezimete uğratıp sindirmiştir."403*
390. Sîre, 3:350; Tabakât, 8:120.
391. Ebû Davud, Sünen, 3:153.
392. Müsned, 3:102.
393. Sîre, 3:351.
394. A.g.e., 3:351.
395. Tabakât, 8:123.
396. A.g.e., 8:121-123.
397. Tabakât, 8:122-123.
398. Sîre, 3:351; Tabakât, 8:121.
399. Sîre, 3:354-355; Tabakât, 8:126.
400. Sîre, 3:354-355.
401. A.g.e., 3:355.
402. Sîre, 3:355; Zaadü'l-Mead, 2:163.
403. Tabakât, 8:123-124.
* Peygamber Efendimiz (a.s.m), herhangi bir gazadan veya hacdan veya bir umreden döndüklerinde bir dağ başına çıkınca, yahut düz, yüksek bir sahaya varınca üç defa tekbir getirdikten sonra hep bu duayı yapardı.